16 Haziran 2011 Perşembe

kur'anı yasaklamak ve allaha savaş açmak beyinsizliktir

mhp-dsp-anavatan'ın kanunlaştırdığı ve akp'nin kaldırmadığı kur'an yasağı Allaha ve %99 ve 2 milyar müslimana ve kutsal değerlere hakarettir
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

İletilmek üzere İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA


Müşteki: Adem ÇEVİK

Toros Sk. 17/14 SıhhıyeAnkara Tel05322467411 Fax02123264144 kurtuluskuranda@gmail.com 

Şüpheliler: Anavatan, DSP, MHP’nin 1999 tarihindeki darbeci vekilleri, 28 Şubat TSK Darbecileri

Suç Tarihi: 22.07.1999 ve halen

  Suçlar: KUR’AN’a, Kutsal değerlere, %99’a ve 2 milyar Müslimana alenen hakaret

halkı kin nefret ve düşmanlığa sevk, darbe, anayasal düzeni değiştirmek ve uygulamak, kaos, ayrımcılık, kutsal değerlere alenen hakaret, inanca hakaret ve aşağılama, müslimanları rencide etmek, insanlığa karşı suçlar, anayasayı ihlal, 28 Şubat darbecilikten TCK77, TCK125 TCK216 dan ve inandığım Kur’ana ve inancıma hakaretten cezalandırılmalıdırlar


Özet/İzah: Türkiye’de azınlık statüsünde olan Hıristiyan ve Musevi çocukları; Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 29 Haziran 1960 tarih, 172 sayılı ve halen yürürlükte olan kararı ile yaş sınırlaması olmaksızın ve yılın her döneminde ibadethanelerde dini eğitim alabiliyorlar. Karara göre; azınlık çocukları yılın her döneminde “okula devam mecburiyeti işi aksattırılmamak” şartıyla sinegog ve kiliselerde hahambaşı ve papazlar tarafından dini eğitim görebiliyorlar. Azıklık çocuklarına kilise ve sinegoglarda verilen dini eğitim programı da hahamlar ve papazlar tarafından hazırlanıyor. Azınlıklara tanınan bu geniş hakların, Türkiyedeki oranı %99 olan Müslümanlara çok görülmesi herkes eşittir anayasa ilkesine aykırıdır ve bu ayrımcılıktır kutsal değerlere alenen hakarettir, Müslimanları aşağılamaktır.
Türkiye’de  diktatörlük dönemlerinde uygulanan Kur’an yasağı hukuksuzluğu ve mantıksızlığının halen uygulanıyor olması hukuk devleti ilkesine aykırıdır ve 2 milyar Müslimana hakarettir.
Yaz Kur’an kurslarına katılanların yüzde 80'inin 12 yaşın altındaki çocuklar olmasına rağmen, 28 Şubat Darbecilerinin baskısıyla Anasol-M Anavatan-DSP ve MHP’nin Hükemetince 22.07.1999 tarih ve 4415 sayılı yasayla 633 sayılı kanuna eklenen “ek 3. madde” ile   12 yaşın altındaki çocukların Kur’an kursuna hafta sonlarında ve yaz aylarında gitmeleri yasaklandı. Düzenleme ile hafızlık öğrenimine de 15 yaş sınırlaması getirildi. Böylece bale, müzik, resim, spor, yabancı dil gibi eğitim ünitelerinden herhangi birisi için yaş sınırı bulunmazken, sadece Kur’an ve hafızlık eğitimi için çocuklara belirli bir yaşa kadar bekleme şartı getirildi. 28 Şubat darbesinde  çıkarılan hukuksuz kanunla halkın %99’u rencide edilerek aşağındı ve kutsal değerlere hakaret edilerek halkı kin nefret ve düşmanlığa sevk yapıldı ordudan 1700 subay-astsubay atıldı. Aşağıdaki linklerden ve ayrıca mazlumder, özgürder asder akder önder memursen diyanet sendikalarından bu yasağın sürdüğünü yaz aylarında çocukları camiye almadıklarına ve yasağın 12 senedir uygulandığına ve ahlaksızlıkların arttığına tanıktırlar.


Yaş sınırı büyük bir zulümdür
 “Küçük çocuklarda görülen içki, fuhuş, hırsızlık, kapkaçın artmasının ve içinde bulunduğumuz ahlaki çöküntünün yaygınlaşmasının bir müsebbibi de Kur’an kurslarına getirilen yaş sınırlamasıdır. Halkının yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede böylesi bir yasağı koyanlar tesbit edilerek müşahede altına alınmaları gerekir. Çünkü Allaha ve %99’a savaşmak için insanın aklını mantığı yani beynini kaybetmesi gerekir
Toplumsal hastalığın reçetesi Kurtuluşu Kur’an’dadır
  Din eğitiminin temel bir haktır. Kur’an eğitimine yaş sınırlaması getirilmesi Anayasa’nın 24. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırıdır.
 toplum bir sosyal bunalım yaşamaktadır Sokaklarda her gün binlerce kapkaç, uyuşturucu, cinayet yaşanıyor. İlkokul, liselerde hemen hemen her gün bir şiddet olayı yaşanıyor. 
Bütün bu olaylar, toplumdaki manevi çöküntünün işaretidir. Bu eksikliğin giderilerek, sosyal tahribatın önüne geçilebilmesi için yaz Kur’an kurslarının önünün açılması gerekmektedir..

 Çocuğa Kaç Yaşında Kur’an Öğretileceği Dayatılamaz

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. Nolu Ek Protokolünün 2. maddesinin, "devlet din eğitimi ve öğretimi sahasında üstleneceği vazifelerin ifasında bulunmalı ve bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi akidelerine göre temin etmek hakkına riayet etmeli.    AB’ye girme mücadelesinin yapıldığı bir dönemde hak ve özgürlükler artırılacağına daha da daraltılmaktadır. Anayasamızın 24. maddesinde ‘din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır’ denilirken, devlet, vatandaşın çocuğuna kaç yaşında Kur’an öğreteceğini dayatmaya çalışıyor. Devlet bu utanç yasağını dayatarak Anayasaya aykırı davranmış oluyor.

12 yaş sınırlamasının getirilmesinin bir çelişkidir. İlköğretimde 4. sınıftan itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi verilmektedir. Oysa Kur’an eğitimine 12 yaş sınırlaması getiriliyor. Okulda öğretiyorsunuz, ama Kur’an Kurslarında, Camilerde, derneklerde, evlerde yasak getirilmeside akla mantığa hukuka anayasaya ve Avrupa insan hakları sözleşmesine açıkca aykırıdır.

Her yıl okulların kapanmasıyla birlikte anne -baba ve çocukları tatil heyecanı sarar.

Çocuklarının boş kalıp lüzumsuz şeylerle vakit öldürmesini istemeyen aileler,çocuklarını bale ,saz,gitar,jimnastik v.b gibi kurslara gönderirken; bazıları da Kur’an kursuna göndermek ister.

Diğerleri gönderdikleri kurslarda hiçbir kanuni engel ile karşılaşmazlar,ama tercih Kur’an kursu olunca yaş sınırı 12’dir.

633 Sayılı Kanun’a 4415 Sayılı Kanun’la eklenen ek maddeye göre İlkokul 5’i bitirenler bu kurslara katılabiliyor.

Oysa çocuk eğitimi anne karnında başlar.Hamileyken çocuğuna Kur’an dinleten anneler, doğumdan sonra ağlayan çocuklarını Kur’an dinleterek susturabilirler. Anne karnında duyduğu bu sese dikkat kesilen bebek huzur içinde uykuya dalar. Amerika’da bir klinikte yapılan bilimsel araştırmaya göre, hayatında hiç Kur’an okumamş ve dinlememiş bir grup depresyon ve stres hastasına belli bir süre devamlı Kur’an dinletmişler ve bu hastaların yüzde 65 ‘in de iyileşme gözlenmiş.

Stresten kurtulmanın çok zor olduğu günümüzde, Kur’an öğrenimi çocuklarımız ruh sağlığı yerinde, özgüveni güçlü kişiler olarak hayata atılmasına vesile olacaktır.

Eğitim yaşının önce yediden altıya, sonra da beşe indirildiği ve bunun beyin -zeka gelişimi için öneminin kavrandığı bu çağda, Kur’an yasağı çocuklara ne için uygulanır?

28 Şubat sürecinin emirleri demir kesen adamlarına göre bu yasağın mantığı da yoktur.

Kur’an yasağı insanlık dışıdır, insan haklarına, düşünce ve inanç özgürlüğüne aykırıdır ve kaldırılmalıdır.

Her aile çocuklarını düzgün eğitim almaları için okula gönderebildiği gibi,Kur’an öğrenmeleri içinde yetkili kişilerin eline onları teslim edebilmelidir. Eğitimden korkulmamalıdır.  

Devletin eğittiği ve görev yerlerine atadığı, sonrada onları denetlediği bir sistemden korkanlar ancak hasta beyinlerdir. Çünkü onlar geciktirilen din eğitimi ve Kur’an öğretiminin yaş ilerledikçe çocuklara zor geleceğini,aileyle birlikte toplumda sorunlar yaşayan bireylerin bu yasaklarla arttığını kavrayamamışlardır.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de akıldışı bu yasak acilen kaldırılmalıdır. Demektedir.
“Kur’anı Yasaklayanları ve bu yasağı kaldırmayanları Allah, melekler ve tüm inananlar lanetler” Bakara159, Aliimran87.ayet. Kur’an yasağı beyinsizlik Allah’la, %99la savaşmak belhumadallıktır



AÇIKLAMALAR GEREKÇELER DELİLLER

Yasama organı çeşitli amaçlarla kanun koyabilir. Ama kanun koymada asıl amaç, kamu güvenliği ve huzuru olmalıdır.
Mevzuatta, kamu güvenliğini tehdit eden veya toplum huzurunu bozan bir takım boşluklar olabilir. Kanun koyucu bu boşlukları bir an önce doldurmalıdır.
Bunun aksi de mümkündür: Yani mevzuatta toplumun huzurunu bozan, bir "ur" gibi onu sürekli olarak huzursuz eden, mutsuz kılan, lüzumsuz hükümler bulunabilir. Bu tür hükümleri ayıklamak da hukukcuların adalet severlerin ve insan hakları ve inanç hürriyeti savunucularının ve kanun koyucunun asil görevlerindendir.

Bu dilekcemiz, Millet'imizin ruh köküne ters düşen, %99 'u rahatsız eden, üstelik temel insan haklarına ve akla aykırı olan Kur'an Yasaktır hükmünü koyanların lanetlenerek cezalandırılmasını ve yasağın kaldırılmasını gayesiyledir.

Kur’an-ı 12 yaş öncesine öğretilmesini yasaklayan hükmü kanunlaştıranlar halkı kin nefret ve düşmanlığa sevkten, kaostan, ayrımcılıktan, kutsal değerlere hakaretten, inanca hakaret ve aşağılamadan, müslimanları rencide etmekten ve insanlığa karşı suçlardan, anayasayı ihlalden, anayasal düzeni değiştirmekten, 28 Şubat darbecilikten TCK77, TCK125 TCK216 dan ve çocuğuma Kur’an Eğitimi öğretimini engellemekten cezalandırılmalıdırlar

  ilköğretimin 5'inci sınıfın' bitirenler için..." ifadesi, Anayasa'nın 24'üncü maddesinde düzenlenmiş bulunan din özgürlüğüne ve bu özgürlüğün tabii bir sonucu olan "dini eğitim ve öğretim hakkı"na kısıtlama getirmektedir.
'Bilindiği gibi Anayasa'nın 24.maddesi "din ve vicdan hürriyeti"ni düzenlemektedir. Maddelnin konumuz bakımından önem arz eden dördüncü fikrası aynen şöyledir.
"Din ve ahlâk eğitimi ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâ'k öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, KÜÇÜKLERiN DE KANUNI TEMSİLCİSİNİN TALEBİNE bağlıdır."
Burada hemen şu hususların özellikle ve önemli vurgulanması gerekmektedir: I) Din hürriyeti temel insan haklarındandır.
2)    Bu temel hak, dini eğitim ve öğretim hakkını da kapsar, yani dini eğitim ve öğretim de temel insan haklarındandır.
3)  "Dini, eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır."

4)   Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.
5)     Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, KÜÇÜKLERİN DE KANUNİ TEMSİLCİLERİNİN TALEBİNE bağlıdır.
6)  Anayasa'mız, dini eğitim ve öğretim için hiçbir "YAŞ SINIRI" koymamıştır.
Bu durumda "öğrenim yaşına gelen her küçük" mesela "ilköğretime başlayan her çocuk", Anayasa'mıza göre, zorunlu olan din ve ahlak eğitim ve öğretimi dışında, kanuni temsilcisinin talebi üzerine dini eğitim alabilecek: Kur'an kurslarına gidebilecektir.
Halbuki söz konusu hüküm,
"ilköğretimin 5'inci sınıfinı bitirenler için"

demek suretiyle bir "yaş sınırı" getirmekte, böylece talebe bağlı dini eğitim almak isteyen çocuklar için temel bir hak, "dini eğitim ve öğretim hakkı", kanuni temsilcinin talebine, Anayasa'nın da açık hükmüne rağmen,
ilköğretimin 5'inci sınıfı bitinceye, dolayısıyla 12 yaş ikmal edilinceye kadar "durdurulmakta"dir.
Halbuki Anayasa'nın 15'inci maddesi temel hakların hangi hallerde durdurulabileceğini düzenlemiştir.
Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin durdurulması" başlığın' taşıyan 15. maddesi aynen şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fikrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun filler sonucu meydana gelen ölümler ile ölüm cezalarının infazı dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
15'inci maddeden açıkça anlaşılacağı gibi temel haklar ancak ve ancak dört halde durdurulabilir. Bu haller
            1)    Savaş hali,
2)    Seferberlik
3)    Sıkıyönetim ve
4)    Olağanüstü hallerdir.

Bilindiği gibi, bu hallerde dahi bir temel hakkın durdurulabilmesi için:
1)    Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmeyecek,
2)    Durumun gerektirdiği "ölçü" aşılmayacaktır.
Yine bilindiği gibi "din hürriyeti", dini eğitim ve öğretim hakkı hiçbir şekilde durdurulamıyacak temel haklardandır.

    Anayasa Mahkemesi, başka bir konuda, 13.5.1952 tarih ve 5953 sayılı "Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun"un, "Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar. etmeleri memnudur diyen 20. maddesine karşı itiraz yoluyla açılmış olan bir iptal davasında Anayasa'nın 15. maddesini yorumlayarak "temel hakların durdurulmasını" daha bir açıklığa kavuşturmuştur.
Anayasa Mahkemesi söz konusu (E.1992/36, K.1993/4, T.20.1.1993) kararında şöyle demiştir:

".... temel hak ve özgürlüklerin durdurulması, bunlardan

belirli bir süre içinde yararlanılma veya kullanılmalarının olanaksızlığını anlatır. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını durdurma, onları sınırlamanın ötesinde ve onu aşan bir kavramdır. Temel hak ve özgürlüğü ortadan kaldırmaksızın veya kullanılmaz duruma getirmeksizin bunlardan yararlanılmasının ertelenmesi durdurmadır. Adından da anlaşılacağı gibi, durdurma sürelidir....
itiraz konusu 20. maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesinde "Günlük gazetelerin Şeker Bayramının ikinci ve üçüncü günleriyle Kurban Bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde intişar etmeleri memnudur" denilmektedir. Böylece günlük gazetelerin Yasa'da belirtilen günlerde yayımlanmaları yasaklanmaktadır.... Gazetelerin yayımının belli günlerde yasaklanması da yukarıda belirtilen kimi hak ve özgürlüklerin durdurulması niteliğindedir. Yasağın sona ermesinden sonra gazetelerin yayımlarını sürdürmelerini, belirli günlerde durdurulan• kimi hak ve özgürlüklere sınırlama niteliği vermez. Bu nedenle itiraz konusu 5953 sayılı Yasa'nın 20. maddesiyle getirilen yasaklama basın
özgürlüğünün, süreli yayın hakkının, haber alma ve düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ... durdurulması niteliğindedir....
Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulmasının koşulları ve ölçütleri Anayasa'nın "Temel Haklar ve ödevler" başlıklı ikinci kısmında düzenlenmiştir. Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fikrasında "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir" denilmektedir. 


Buna göre temel hak ve özgürlüklerin kullanılması, ancak olağanüstü durumlarda durdurulabilir. Anayasa'da sayılan olağanüstü durumlar dışında, başka bir anlatımla olağan dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılması durdurulamaz.
Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 15. ve 2. maddelerine aykırı görülen 5953 sayılı Yasanın değişik 20. maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesi ile, bu maddenin yaptırımını oluşturan değişik 28. maddesinin iptali gerekir."
Nitekim 5953 sayılı Kanun'un 20. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ile (anılan Kanun'un) 28. maddesi iptal edilmiştir.
Bütün bunlardan başka "...ilköğretimin S'inci sınıfını bitirenler için..." ifadesi hem,
-  Anayasamızda Medeni Kanunu'muzla, hem,

-  İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile, hem,

-  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile, hem,

·         Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'ne eklenen 1 nolu Ek Protokol ile ve hem de, - Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu bildirileri ile çelişmektedir.
A)  "...ilköğretimin 5'inci sınıfını bitirenler için… Kur’an Serbesttir  " ifadesi Medeni Kanun'un 266. maddesiyle ve anayasanın 24. Maddesiyle çelişmektedir
Medeni Kanun'un 266'ncı maddesine göre;
"Çocuğun dini terbiyesini tayin, ana babaya aittir.
Ana babanın bu -husustaki hürriyetini tahdit edecek her türlü mukavele muteber değildir."
Medeni Kanun'un bu âmir hükümlerini, dava konusu ifade, çocuk 12 yaşını ikmal edinceye kadar askıya alıp durdurmaktadır.
B)    "...ilköğretimin 5'inci sınıfın' bitirenler için... … Kur’an Serbesttir  " ifadesi "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile çelişmektedir.
Türkiye'nin de hiçbir çekince koymadan, derhal imzaladığı "insan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin 18. maddesi şöyledir:
"Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır, bu hak, din veya inanç değiştirmek özgürlüğünü, dinini veya inancını tek başına veya topluca, açık ya da özel olarak öğretim, uygulama, ibadet ve törenlerle açığa vurmak özgürlüğünü içerir."
Müslüman çocuklarına, ilköğretimin 5. sınıfın' bitirinceye kadar talebe bağlı din eğitim ve öğretimini, Kur'an-ı Kerim öğrenmelerini yasaklayan bir hükmün, insan Hakları Evrensel Beyannamesiinin 18. maddesine kesin olarak aykırı olduğu gayet açıktır.
C) "...ilköğretimin 5'inci sınıfın' bitirenler için... … Kur’an Serbesttir  " ifadesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile çelişmektedir.
Avrupa insan Hakları Sözleşmesiinin 9. maddesi aynen şöyledir:
"1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve tören yapmak suretiyle tek başına veya toplu olarak dinini ve inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
2.Din veya inancını açıklama özgürlüğü, demokratik bir toplumda ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlâkın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan tedbirlerle ve kanunla sınırlanabilir."

D)     "...ilköğretimin 5'inci sınıfını bitirenler için… Kur’an Serbesttir" ifadesi Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin (1) nolu Ek Protokolu ile çelişmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ilave edilen -Türkiye'nin de onayladığı­(1) No.lu Ek Protokol'ün 2. maddesi de aynen şöyledir:
"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir."
E)     "...ilköğretinnin 5'inci sınıfın' bitirenler için... … Kur’an Serbesttir  " ifadesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun bildirileri ile çelişmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun oybirliği ile kabul edip dünya kamuoyu için yayınladığı;
"Dine veya inanca Dayalı Müsamahasızlığın ve Ayırımcılığın Bütün Şekilleriyle Ortadan Kaldırılması Hakkında Bildiri" ise aynen şöyledir:
"Dine veya inanca Dayalı Müsamahasızlığın ve Ayırımcılığın Bütün Şekilleriyle Ortadan kaldırılması Hakkında Bildiri (25.11.1981) Genel Kurul,
Birleşmiş Milletler Andlaşmasının temel prensiplerinden birisinin bütün insanların doğasında kendiliğinden var olan onur ve eşitlik prensibi olduğunu ve bütün üye Devletlerin herkes için, ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımı yapmadan, insan hak ve hürriyetlerine evrensel saygıyı ve riayeti geliştirmek ve teşvik etmek için Teşkilatla işbirliği halinde müştereken ve tek başlarına tedbir almayı taahhüt ettiklerini mülahaza ederek,

insan Hakları Evrensel Bildirisiinin ve Medeni ve Siyasi haklara ilişkin Milletlerarası Sözleşmenin ayırım yapmamayı ve kanun önünde eşitliği ve düşünce, din veya inanç hürriyetini ilan ettiğini mülahaza ederek,

insan hak ve hürriyetlerine, özellikle düşünce, vicdan, din veya başka her türlü inanç hürriyeti hakkına saygısızlığın ve onları ihlal etmenin, bilhassa bu gibi saygısızlık ve ihlallerin diğer Devletlerin içişlerine müdahale etmeye hizmet ettiği ve halklar ve milletler arasında nefreti uyandırdığı durumlarda doğrudan veya dolaylı olarak insanlığa savaşlar ve büyük acılar getirdiğini mülahaza ederek,
Din veya inancın, sahip olan için, hayat kavramının (anlayışının) temel unsurlardan birisi olduğunu ve din veya inanç hürriyetine bütünüyle saygı gösterilmesi ve garanti edilmesi gerektiğini mülahaza ederek,
Din ve inanç hürriyeti ile ilgili meselelerde anlayış, müsamaha ve saygıyı geliştirmenin ve din veya inancın Birleşmiş Milletler Andlaşması, Birleşmiş Milletlerin diğer ilgili belgeleri ve işbu Bildirinin amaç ve prensipleri ile bağdaşmayan amaçlar için kullanılmasının kabul edilemez olduğunu mülahaza ederek,

Din ve inanç hürriyetinin aynı zamanda dünya barışma, sosyal adalete ve halklar arasında dostluğun sağlanmasına ve sömürgecilik ve ırk ayırımı ideolojisi veya uygulamalarının ortadan kaldırılmasına katkıda bulunduğuna kani olarak,

Birleşmiş Milletlerin ve uzmanlık örgütlerinin himayesi altında değişik ayırımcılık biçimlerinin ortadan kaldırılması ile ilgili birkaç sözleşmenin kabul edilmesini ve bazılarının yürürlüğe girmesini memnuniyetle kaydederek,

Dünyanın bazı bölgelerinde hâlâ din veya inanç meselelerinde müsamahasızlığın belirtileri ve ayırımcılığın varlığından kaygı duyarak,
Bu gibi müsamahasızlığın bütün biçimleriyle süratle ortadan kaldırılması için ve din veya inanç sebebiyle ayırımcılığı önleme ve onunla mücadele etmek için gerekli bütün tedbirleri almaya kararlı olarak,

Din veya İnanca Dayalı Müsamahasızlığın ve Ayırımcılığın Bütün Şekilleriyle Ortadan Kaldırılması Hakkında işbu Bildiriyi ilan eder:
Madde 1- Herkes düşünce, vicdan ve din hürriyeti hakkına sahiptir. Bu hak, bir dine veya kişinin kendi seçimi olan herhangi bir inanca sahip olma hürriyeti hakkını ve gerek bireysel olarak, gerekse başkaları ile birlikte ve alenen veya hususi olarak dinini veya inancını, tapınma, ibadet, uygulama ve öğretme biçimlerinde izhar etme (açıklama) hürriyetini kapsar.
2-    Hiç kimse, bir dine veya kendi seçimi olan bir inanca sahip olma hürriyetini zayıflatacak bir zorlamaya tabi tutulmayacaktır.
3-    Birkimsenin dinini veya inançlarını açıklama hürriyeti, ancak kanunla konulan ve kamu güvenliğini, düzenini, sağlığını veya ahlâkını yahut başkalarının temel hak ve hürriyetlerini korumak için gerektiği ölçüde sınırlamalara tabi tutulabilir.
Madde 2- 1. Hiç kimse, din veya diğer inançlar sebebiyle herhangi bir Devlet, kurum, insan grubu veya kişiler tarafından ayırıma tabi tutulmayacaktır.
2. işbu Bildiri bakımından, "din veya inanca dayalı müsamahasızlık ve ayırımcılık ifadesi, din veya inanca dayanan ve amacı veya sonucu insan haklarının ve temel hürriyetlerinin eşitlik esasına göre tanınmasını, bunlardan yararlanmayı, veya bunların kullanılmasını ortadan kaldıracak veya zedeleyecek her türlü farklılaştırma, dışlama, sınırlama veya tercih demektir.

Madde 3- insanlar arasında din veya inanç sebebiyle ayırımcılık yapma, insan onuruna karşı bir hakaret ve Birleşmiş Milletler Andlaşmasının prensiplerini inkar etme teşkil eder ve insan Hakları Evrensel Bildirisinde ilan edilen ve insan Haklarına ilişkin Milletlerarası Sözleşmeler detayları ile va'z edilen insan haklarının ve temel hürriyetlerin bir ihlali, ve milletlerarasında dostça ve barışçı ilişkileri (kurmanın) bir engeli olarak mahkum edilecektir.

Madde 4- Bütün Devletler, medeni, ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel hayatın bütün alanlarında insan haklarının ve temel hüriyetlerin tanınması, kullanılması ve bunlardan yararlanma bakımından din veya inanç sebebiyle ayırımcılığı önlemek ve ortadan kaldırmak için etkin tedbirler alacaklardır.

2.    Bütün Devletler, gerektiğinde bu gibi ayırımcılığı yasaklayacak mevzuat' çıkarmak veya iptal etmek için ve din veya bu konudaki diğer inançlar sebebiyle gösterilen müsamahasızlıkla mücadele etmek için uygun düşen tedbirleri almak hususunda bütün çabaları sarfedeceklerdir. fikirlerine göre çocuğun yetiştirilmesi için gerekli olan ahlaki eğitimi akılda tutarak düzenleme hakkına sahiptirler.
2.  Her çocuk, din veya inanç meselesinde ebeveyinlerin veya yerine göre, kanuni temsilcilerinin isteklerine uygun bir şekilde eğitimden yararlanma hakkına sahiptir ve ebeveyinlerinin veya kanuni temsilcilerinin isteklerine aykırı bir şekilde din veya inanç konusunda eğitim almaya mecbur edilmeyecektir; bu hususta yönlendirici prensip, çocuğun rınenfaatleridir.

3.    Çocuk, din veya inanca dayalı her türlü ayırınncılığa karşı korunacaktır. Anlayış, müsamaha, halklar arasında dostluk, barış ve evrensel kardeşlik, başkalarının din veya inancına saygı ruhu içinde ve enerji ve kabiliyetlerinin hemcinslerinin hizmetine vakfedilmesi gerektiğinin tüm bilinciyle yetiştirilecektir.

4.    Ebeveyinlerinin ya da kanuni temsilcilerinin bakımının altında olmayan bir çocuğun durumunda, bunların açıklanmış istekleri veya din veya inanç meselesiyle ilgili isteklerini yansıtan diğer herhangi bir kanıt gerektiği şekilde dikkate alınacaktır; bu konuda yönlendirici prensip, çocuğun menfaatleri olacaktır.
5.    Bir çocuğun içinde yetiştiği dinsel veya inançsal uygulamaların çocuğun fiziksel veya ruhsal sağlığına veya eksiksiz gelişmesine zararlı olmaması gerekir; bu bağlamda işbu Bildirinin madde I, paragraf 3'ü dikkate alınacaktır.

Madde 6- Bu Bildirinin 1. maddesi hükümlerine uygun şekilde ve 1. maddenin 3 paragrafı hükümlerine tabi olmak üzere, düşünce, vicdan, din veya inanç hürriyeti hakkı, diğerleri yanında, aşağıdakileri kapsar:

(a)  bir din veya inanca tapma veya bunlarla ilgili olarak toplanma, ve bu gibi amaçlar için yerler açma ve idame ettirme,
(b)    uygun düşen hayır kurumlarını veya insani kurumları açmak ve idame ettirmek;
(c)  bir dinin veya inancın ayin veya adetleriyle ilgili gerekli madde ve malzemeyi yeterli ölçüde yapmak edinmek veya kullanmak;
(d)    bu alanlarda ilgili yayınları yazmak, neşretmek ve dağıtmak;
(e)     bir din veya inancı, öğretmeye uygun olan yerlerde öğretmek;
(f)   bireylerden veya kurumlardan ihtiyari mali ve diğer katkıları istemek ve almak;
(g)    herhangibir dinin veya inancın gereklerinin ve standartlarının lüzumlu addettiği liderleri eğitmek, tayin etmek, seçmek veya veraset yoluyla belirlemek;
(h)   din veya inanç emirlerine uygun şekilde dinlenme günlerini idrak etmek (gözetlemek) ve tatilleri ve merasimleri kutlamak;
(i)     din ve inanç meselelerinde milli ve milletlerarası düzeyde bireylerle ve cemaatlerle iletişimi tesis etmek ve sürdürmek,
Madde 7- işbu Bildirideki haklar ve hürriyetler, milli kanunlarda herkesin uygulamada bu gibi hak ve hürriyetlerden yararlanabileceği bir tarzda tanınacaktır.

Madde 8- işbu Bildiride yer alan hiçbir hüküm, insan Hakları Evrensel Bildirisini ve insan Hakları ile ilgili Milletlerarası Sözleşmeleri sınırlayacak veya onlardan sapmaya izin verecek şekilde yorumlanmayacaktır.

Kısaca, söz konusu malum hüküm başta Anayasa'mız olmak üzere hem iç hukukumuz ile, hem iç hukukumuzun ayrılmaz bir parçası olan uluslararası anlaşmalarımız ile, hem de insan tabiat' ile açıkça çatışmaktadır. Ayrıca Devletimizle Milletimizin arasını açacak niteliktedir. Çünkü 12 yaşından küçük olan müslüman çocukları için, müslümanlığın temel kitabı olan Kur'an-ı

·         Devletin gözetim ve denetimi altında -öğrenme hakkını, yetişkin müslümanlara ise- yine Devletin gözetim ve denetimi altında- inancının gereği olarak, temel Kitabı'nı, Kur'an-ı Kerim'', küçüklere öğretme hakkını durdurmaktadır.

·         Zira, dava konusu hükme göre, Diyanet Işleri Başkanlığı -Devletin gözetim ve denetimi altında- ancak ve ancak Ilköğretimin Tinci sınıfinı bitirenler için", sadece yaz aylarında Kur'an kursları açacaktır. Başka bir deyişle;
1)         Kur'an kursların' sadece ve sadece Diyanet işleri Başkanlığı açabilecektir: Devletin gözetim ve denetiminde de olsa başka kimseler Kur'an kursu açamayacaktır.

2)  Diyanet işleri Başkanlığı Kur'an kurslarını sadece ve sadece yaz aylarında açabilmektetir.
3)    Bu Kur'an kurslarına, sadece ve sadece ilköğretimin 5'inci sınıfın' bitirmiş olanlar devam edebilecektir: Daha küçüklerin, mesela ilköğretimin 4. ve 5. sınıfında okuyan öğrencilerin bu kurslara devamı yasak olduğu gibi kurs öğretmeninin bu çocuklara Kur'an-ı Kerim öğretmesi de yazları da hafta sonları da yasaktır, suçtur.
Tarihin hiçbir döneminde, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Devlet, kendi milleti için böyle bir yasak koymamıştır.
Netice-i Taleb: Hukuka, anayasaya ve insan haklarına aykırı olarak Kur’an-ı Yasak Kitap haline getiren hükmü kanunlaştıranlar halkı kin nefret ve düşmanlığa sevkten, kaostan, ayrımcılıktan, kutsal değerlere hakaretten, inanca hakaretten ve aşağılamadan, müslimanları rencide etmekten ve insanlığa karşı suçlardan, anayasayı ihlalden, anayasal düzeni değiştirmekten, 28 Şubat Darbesi’nden, darbecilikten TCK77, TCK125 TCK216 dan ve inandığım Kur’ana ve inancıma hakaretten cezalandırılmalıdırlar. Aklı beyni olan Allaha ve %99 savaş açamayacağından bu utanç yasağını çıkaranlar tesbit edilerek müşahede altına alınmalarını ve cezalandırılmalarını taleb ederim.  
9 Haziran 2011 Adem ÇEVİK


 Kayıt no. 2011/2-764

not. ezan yasağını chp, kuran yasağını da mhp-dsp-anavatan kanunlaştırdı. 17 defa ihale kanununu değiştiren akpartililer kuran yasağını kaldırmadı. kuran yasağını koyanları ve devam ettirenler şeytanın avukatıdır dediğimiz için akpartili bolu il genel meclisi üyesi sözde avukat bize hakaret etti ve kuran yasağı beyinsizliktir allaha ve %99 a hakarettir ve yasağı savunmak şeytanın avukalığıdır değiliz diyerek dava açtı.





-- 
www.AdaletPlatformu.net www.kurtuluskuranda.net www.tebyin.de Te:+905322467411 Fax02123264144 Adaletsizlik, Zulm, Darbecilik, Irkcılık ve Kur'an Yasağı Beyinsizlik=DilsizŞeytanlık=BelhumAdallık Kur'an ve Başörtü Yasağı %99'a Hakarettir. www.facebook.com/adaletplatformu Tevbe24 Hud113 www.twitter.com/adaletplatformu ww.ademcevik.net MSN: AdaletPlatformu@hotmail.com maide32/33 Nahl90 http://adaletplatformu.net/?Syf=5&Id=42397
-- xb